Batı Karadeniz Gezisinden
Akılda Kalanlar
Nihat Hoca, aylar önce okulun bu
sene Batı Karadeniz gezisi düzenleyeceğinden bahsettiğinde açıkçası pek
sevinmedim. Bilirsiniz bizim yaşıtlarımız genelde Ege olsun, Akdeniz olsun
derler. Karadeniz ikinci planda kalır. Ayrıca ben Safranboluluyum – baba
tarafından Safranboluluyum yani orada doğmadım -. Gezi rotasında olan yerlere
sayamayacağım kadar çok gitmişimdir çocukluğumdan beri. Gezdiğim, gördüğüm
yerleri tekrar gezmek istemedim ve geziye gitmeyi uzunca bi süre düşünmedim.
Derkeen geziye 3 hafta kala
değerli öğretmenlerim ve sevgili arkadaşlarımın büyük ikna çabaları ve
ısrarlarıyla gidecekler listesine adımı yazdırdım. Çok gönülsüzdüm başlarda
nedeni gitmek istemeyişim değil fiziğimin 1 oluşuydu ve karneme 1 düşecekti.
Geziye gitmeyi hak etmediğimi düşündüm ve tüm geziyi fizik notumu ve karne
günümü düşünerek geçirdim J .
Gezi günü geldi çattı. Günlerden
Cuma… Hepimizin çantaları hazırdı tamamen yolculuğa hazırdık. Belirlenen
buluşma yerlerinden otobüse bindik ve 3 gün 2 gece süren uzun yolculuğumuz
başlamış oldu…
Geceyi otobüste çeşitli kağıt
oyunları oynayarak, Özgür arkadaşımızdan çeşitli hikayeler dinleyerek ve
muavinimiz Aşır Abi ile tartışarak geçirdik –kulakları çınlasın -. Bizim
oturduğumuz yer en arkaydı, Mervecimle çok güzel bir yolculuk geçirdik. İlk
durağımız Kastamonu Ilgaz’dı. Otobüsümüz bizi dağın tepesine yakın bi yere
kadar çıkardı. Tepeye tırmanarak ulaştık. Manzara mükemmeldi. Biz tepeye
tırmanırken aşağıda sabah kahvaltımız hazırlanıyordu.
Aşağıya indiğimizde hepimize
içinde kahvaltılarımızın bulunduğu paketler dağıtıldı. İçinde poğaça, meyve
suyu ve muz vardı. Açıkçası hiç doyurucu olmadı, o gün yemeğe kadar önceden
aldığımız ıvır zıvırları yedik.
Ilgaz’dan sonra Kastamonu Merkeze
doğru yola çıktık. Nihayetinde şehir merkezine geldiğimizde rehber bizi
meydanda bıraktı ve 3 saat serbest süremiz olduğunu söyledi. Herkes birbirine
bakıyor. Çoğu kişi ilk defa geldiği bu şehirde gezecek bi yer bilmiyor ne yapılır nerelere gidilir
bilmiyor. Ben desen Kastamonu Kalesi’ne nerden nasıl gidilir onu hatırlamaya
çalışıyorum. Neyse o gün orda herkes gruplar halinde dağıldı ve denk geldiği
yerleri gezdi. Tabiri caizse başıboş bir şekilde Kastamonu gezildi.
Gidebilenler kaleye gitti. Kendi imkânlarımızla bi restorant bulup meşhur
Kastamonu pidesinden yedik. Kastamonu gibi bir yer için çok zaman kaybettik
orada. Rehber doğru dürüst bizimle ilgilenmedi.
Kastamonu’dan çıktıktan sonra Doğruca Safranbolu’ya gittik. Yaklaşık 2
saatlik yolculuk boyunca bazı arkadaşlarım ve ben yolculuğu, sıcağın verdiği
yorgunlukla beraber uyuyarak geçirdik. Kalktığımda dizlerimi kımıldatamıyordum
çünkü uyumadan önce türlü türlü pozisyonlara girip en sonunda dizlerimi koltuk
arkasındaki masaya koyup uyumuştum. Üstteki klimadan gelen soğuk olduğu gibi
dizlerime vurmuştu. Gün boyunca yürümekte zorluk çektim J
Safranbolu’ya gelince hemen
konağa gittik.Safranbolu’da Cinoğlu adlı konakta konakladık. (Konağın
sahiplerinin uzaktan akrabamız olduğunu Konya’ya dönünce geziyi babama
anlattığım zaman öğrendim.) gider gitmez yemek yedik. Uzun zaman aç kalıp ilk defa
yemek bulmuş gibi yedik ya da yedim kendi adıma konuşayım çok acıkmıştım/tık.
Akşam arkadaşlarla konaktan çıkıp dışarıya açıldık. Odalara gittiğimizde saat
1’di. O gece deliksiz uyudum. Sabah erkenden kalkıp kahvaltı yaptık. Sonra
Amasra’ya doğru yola koyulduk.
Bana göre
gezide en çok gezilmesi gereken Safranbolu’ya çok az zaman ayrıldı ve gezilmesi
gereken asıl yerler gezilmedi.
Amasra gezi
boyunca en çok eğlendiğimiz yerdi. Bence nedeni Amasra’nın bi sahil şehri
olması.
Bazı arkadaşlarımızın denize girmesi, yediğimiz balık
ekmekler, çamların ağaçların yeşili ve gökyüzüyle denizin maviliğiyle Amasra
herkesin ilgisini çekti.
Son
durağımız Bolu’ydu. Abant ve Gölcük’de gördüğümüz manzaralar karşısında adeta
büyülendik.
Abant’daki göl manzarası, “o ev” mükemmeldi. Yağmur altında
yürüdüğümüz anlar, otobüste yediğimiz köfte ekmekler her şeye bedeldi.
Bolu’da
kaldığımız otelde çok çok fazla güzel anılarımız oldu. Koskoca otelde sadece
bizim grup vardı. Oyun odasında saat akşam 8-9 dan sabah 5-6 ya kadar bilardo,
tavla, tabu, okey, pişti oynayarak geçirdik. Gözlerimiz uykudan açılmıyordu ama
arkadaşlarımızla olan eğlenceyi bırakıp uyumaya gitmedik.
Yaptığımız her şeyde beraberdik, otelde saklanbaç oynamak,
odalarımızdaki telefonlarla diğer odaları aramak, gece yarısı birbirimize korku
hikayeleri anlatmak…
Bolu’dan
ayrılmayı hiç birimiz istemedik. Konya’ya dönüş yolumuz harikaydı. Nihat
hocamız bi sürpriz yaparak gece telefonla bizi aradı ve otobüste hep beraber
onunla konuştuk. Bu geziyi düzünlediği için teşekkür ettik.
Son olarak
gezi boyunca unutamadığım şeylerden bahsetmek ve bi kaç yere teşekkür etmek
istiyorum.
Kastamonu’da başıboş olarak
dolaşmamızı, Safranbolu gecelerinde o serinlikte arkadaşlarımla olduğum
zamanları, Sait hocamızın oğlu Mehmet Hür’ün şirinliklerini, bütün
eziyetlerimize katlanan muavinimiz Aşır Abi ve şöforleri , Aşır Abi’yle
oynadığımız ilginç bi o kadar da korkunç oyunları, Aşır Abi’nin bana taktığı
“Safranbolulu Cadı” lakabını, pek bi işe yaramasa da sevgili rehberimizi –adı
neydi hatırlamıyorum- , Abant’ta uyuyakalan arkadaşları, tutulan dizlerimi,
Amasra’da Karadeniz’in soğuk sularına giren arkadaşlarımızı unutamadım.
Başta okul müdürümüz İsa Arı’ya,
her şeyde emeği olan -her ne kadar geziye gelmese de- Nihat Şengül hocamıza , Cinoğlu Konak ve
Yurdaer Otel görevlilerine teşekkür ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder